Pazartesi

Şimdi sen uyuyorsun.
Ben seni izliyorum öylece.
Nefesimi bile yavaş yavaş alıp veriyorum sen uyanma diye.
Çıt çıkartmıyorum ve sadece gül yüzüne bakıyorum.
Dizlerimde uyuyorsun. Arada kıpırdanıyosun iyice bastırıyorsun dizime acıtıyosun ama o dizde senin başın olduktan sonra hissetmiyorum acıyı.
Şu an sadece izliyorum. Arada gözlerin kısık kısık açılıyor ve gülüyorsun bana.
“Sevgilim” der gibi gülüyorsun…
Sonra gözlerin kapanıyor yeniden. Bu kez derin derin uyumaya başlıyorsun. Gördüğün rüya o kadar güzel olmalı ki gülümseyerek uyuyorsun. Ben saçlarını okşuyorum, altınsarısı saçlarını okşuyorum. Sana dualar ederek okşuyorum saçlarını. Dizlerime serdiğin kıvır kıvır saçlarının kıvrımlarını öpüyorum tek tek…
Uykun ağırlaşıyor git gide. Köşemde dört büklüm uyumana razı gelmiyorum. Seni kucaklıyorum ve yatağımıza götürüyorum. Yatırıp üstünü örtüyorum. Dudaklarında hala bir tebessüm var, hissediyorum o tebessümü içimde. Yine saçlarını okşuyorum… Alnından öpüyorum seni. Tebessüm eden dudaklarından… Sonra uykulu uykulu “Sende yanıma gel, sarılalım.” diyorsun. Sana sarılıyorum ve öylece uyuyakalıyoruz…
2 saat sonra ben uyandığımda sen hala uyuyor haldesin. Uyandığımı hissetmiş olacaksın ki “Gitme, sarıl uyu benimle.” diyorsun. Benim aklımda güzel bir sürpriz varya o heyecanla cevap veriyorum
“Bekle sevgilim geliyorum hemen.” diyorum.
Mutfağa gidiyorum.
Ahşap bir kahvaltı tepsisi çıkarıyorum…
Çift kaşarlı tostumuz da hazır.
Sevgili kupalarımız varya şu kalpli olan. Ona senin için elma suyu koyuyorum. Sen elma suyunu çok seviyorsun diye. Kendime de vişne suyu koyuyorum.
Şimdi kahvaltıyı süsleme vakti.
Bir kaç dilim salam, peynir, zeytin, ballı kaymak, böğürtlen reçeli ve de papatya reçeli…
Kapı çok hafiften çalınıyor. Çicekçiye özellikle tembihlemiştim “Kapıyı çok hafif tıklat bir melek uyuyor.” diye.
Koca bir deste papatya geliyor bembeyaz, gelinlik gibi sarılmış özenle. Sen beyazı ve papatyayı da seversin öyle değil mi?
Beyaz bir de zarf vardı, onun içine kırmızı bir kağıt iliştiriyorum.
Herşey hazır.
Şimdi yatağımıza geri dönüyorum ama elimde ahşap bir tepsi…
Sen hafiften gözlerini aralıyorsun…
Uykunu almış olacaksın ki kalkıyorsun. Kahvaltı tepsisini gördüğünde şok oluyorsun.
Kahvaltını yaparken bende elimde vişne suyu ile seni izliyorum. Dayanamıyorum ve vişne suyunu da sana veriyorum, onu da içiyorsun. O kadar güzelsin ki bu sabah, bir yandan papatyalarını koklarken bir yandan tostunu yiyorsun…
Ben sessizce seni izliyorum yine.
En sona geldiğinde tabağın altında küçük, beyaz bir zarf.
Kırmızı bir kağıt ve içinde şunlar yazıyor:
“Uyurken baharsın, sana sarılıp uyuduğumda baharın çiçekleri. Uyanıp bana tebessüm ettiğinde ise temmuz ayında hissediyorum kendimi. Bir 21 Temmuz gecesi gibi… Tek tebessümün gökkuşağı oluyor, gökte uçan beyaz kuşlar oluyor, masmavi; uçsuz bucaksız gökyüzü. Hep tebessüm et sevgilim. Tebessüm ettiğinde bir tohum daha filizleniyor. Kalbimde, ruhumda, bedenimde, aklımda ve gözlerimde…”

Günaydın.
Nurullah Zağanos. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder