Cuma

Leziz Kahvaltı Sofrası…

  Henüz evliliğimizin ikinci günü. İlk gün güneşin doğuşunu izlemek için evde değildik haliyle kahvaltıyı da dışarıda ufak bir lokantada yapmıştık. Sonra eve geldiğimizde sen benim kilo almamı istediğin için ufak bir kahvaltı daha hazırlamıştın ama o tam bir kahvaltı sayılmazdı sen yemediğin sürece.

  İşte şimdi bir gecenin sabahında uyanıyorum, bakıyorum ki sen çoktan yataktan çıkmışsın. Seninle aynı yastığa baş koymak olan en büyük hayalimi gerçekleştirmişim, işte bunun mutluluğu ile çıkıyorum yataktan. Elimi yüzümü yıkıyorum ama bir yerlerden çok güzel kokular geliyor. Mutfağa doğru gözlerimi ovalayarak giriyorum ve seni üzerinde papatyalar dolu olan mutfak önlüğü ile görüyorum. Ocakta benim sevdiğimi bildiğin menemenlerden bi tanesini yapıyorsun. Habersizce gidiyorum ve arkandan sarılıyorum, öpüyorum ve kokluyorum. Günaydın bitanem diyorum ve seni izliyorum. Aşığım sana, öyle durup saatlerce izleyebilecek kadar aşığım. Sonra üzerimi değiştiriyorum ve ekmek alma bahanesiyle evden çıkıyorum. Aslında ekmek almaya değil çiçek almaya gidiyorum. Çiçekçiye gidip kocaman bir papatya destesi yaptırıyorum. Tabi ekmekleri de alıyorum ve eve geliyorum.

  Kapıyı yavaşça açıyorum ve kafamı da o papatya destesinin arkasına saklıyorum. Bir anda karşına çıkıyorum ve sana papatyalarını veriyorum. Sarılıyorum ve yüzündeki mutluluğu bir kez daha görüyorum. Sen mutlu olunca ben senden de çok mutlu oluyorum. Bundan 7 yıl önce Kayseri’de ilk kez senin ismini papatyalarla yazmıştım, aklıma o geliyor ve o günden bugüne o küçük papatyaların yerini kocaman papatyaların aldığını görüyorum. Mutlu bir şekilde sofraya oturuyoruz. Hayatımın en güzel sofralarından biri değil hayatımın en güzel sofrasını yaşıyorum seninle. Zorla ağzıma menemen tıkaman, kilo al ponçik ol diye azarlaman hayatımın en güzel kahvaltı sofrasında olduğumu hissettirmesinde ne yapsın?

  Değer verildiğimi hissediyorum, günaydın diyenim var diyorum, hayatıma anlam katan biri var diyorum, çok sevdiğim biri var, canımdan öte bildiğim biri var diyorum. Şükrediyorum, dua ediyorum…

Şeyma'm var diyorum…
İyi ki varsın… 

Cumartesi

Kokun, kokum…

  Belki de kokularımıza aşık olmuşuzdur. Ben senden gelen o güzel kokuyu her gün koklamadan durabilir miyim? Aldığım iki tane koku oldu benim. Birisi Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in sakal-ı şerifinin kokusu diğeri ise senin kokun. Doyamadım ikinizin kokusuna, koklasam da yeter diyemedim; demedim. Bambaşkaydı çünkü kokularınız, aşk doluydu; sevgi doluydu.

  Bana güzel şeyler istediğini söylemiştin, bunları sıralamıştın birisi de kokunu koklamak istiyorum olmuştu. Ben hepsini gerçekleştirmeye söz verdim. Bana sarılmak istediğini, benimle göz göze gelmek istediğini söyledin, benim kokumu koklamak istediğini söyledin. Beni tarif ettin, benim dualarımı tarif ettin tek tek. Meğer aynılarını ister dururmuşuz hep. Söz verdim sana, sarılmak için söz verdim, koklamak için koklaman için söz verdim, göz göze gelmek için söz verdim. Hepsini tutacağım, hepsine bir bir sarıldım istediklerinin. Sadece onlara sarılmadım, benden istediğin her şeye sarıldım ben. Hepsini tek tek not ettim, hepsini tek tek kazıdım hafızama. Yapmamaya söz verdim, düzeltmeye başladım hatalarımı da istemediğin şeyleri de.

  Bir şey daha istedin benden. Kullanma o kokuyu dedin, kullanmayacağım. Senden başkası koklayamayacak o kokuyu. Sadece sen kokladın, sen koklamaya da devam edeceksin. Ne zaman yanına gelirsem o zaman açıp süreceğim o kokudan. Rüzgar koklasa ona kızacağım, senindir o koku. Senindir benim kokum, hasret kokar, aşk kokar, senden gelen tek bir güzel söze muhtaç şekilde kokar. Anlamı başkadır artık onun. Tıpkı sana yolladığım o kolye gibi…

  Bir gün gelecek kokularımızla uyanacağız, uyanır uyanmaz sarılacağız birbirimize. Bir gün gelecek o gün inşallah evet diyeceksin bana, Allah’ın izniyle. Çok uzatma o sözü olur mu? Sensizlikle yanan, kavrulan yüreğimi aklına getir hep. Yarımım, tamamla beni olur mu?

  Seni kördüğüm gibi seviyorum… 

Salı

İyi ki Doğdun Meleğim!

  Sen iyiki doğdun meleğim!
  Sen iyiki varsın bitanem!
  Sen iyiki kalbimdesin huzurum!

  Hayatıma girdiğin ilk andan beri beni daha önce beni hiçbir şeyin mutlu etmediğini çok iyi anladım. Senin hayatıma gelişinle hayatım renklendi, ömrün ömrüm oldu. Ömrümü ömrüne katmak için, seni Allah’ın en güzel emaneti olarak görmek için sevdim. Biz birbirimizi çok sevdik.

  Daha önce doğum günümü saat 00:00 dediğinde kutlayan birisi olmamıştı, bu sen oldun. 319 kilometre uzaktan bana en güzel doğum günü hediyesini verdin. İşte bu yüzden iyiki varsın, işte bu yüzden iyiki hayatımdasın. Bana en güzel ilkeleri yaşatan sen oldun, ben ilk defa birini hayallerime aldım. Hayallerim seninle doldu, hayallerim senin oldu.

  Yazmam gereken o kadar çok şey varki, ama anlatamıyorum. Kelimeler kifayetsiz kalıyor, sözcükler yetmiyor seni anlatmaya. Sana baktığımda bambaşka bir Şeyma görüyorum. Herkesin gördüğü Şeyma aynı da benim gördüğüm Şeyma çok farklı. Sadece gözlerinle anlatmak istediğini anlatabiliyorsun. Buluştuğumuz gün gözlerinin parlamasından, gözbebeklerinin gözlerimde kaybolmasından anlamıştım sevgini. Giderken bana baktığında görmüştüm sevgini. Senin tek bir bakışın anlatıyor herşeyi. Görüntülü konuşmalarımızda gülen, tebessüm eden senin dudakların değil gözlerindi adeta. İşte bu yüzden seni çok seviyorum meleğim.

  Kalbin o kadar temizki, o kadar güzel ki kıyamıyorum sana hiçbir zaman. Güvenini kazanmak için, yeniden bana sevgilim diyerek seslenmen için dualar ediyorum hep. Bütün dualarım, bütün dileklerim hep sen oldun. 17 Temmuz Cuma günü tanıştık, o günden sonra ne zaman dua etsem içinde hep sen oldun.

  Hedeflerim senin mutluluğun üzerine kurulu, hayallerim seninle dolu. Bütün ümitlerimde sensin, bütün duygularıma ortak olanda sensin.

  Belki şuan ayrıyız ama ne zaman evet ben hazırım dersen o zaman ben buradayım bitanem. Bana bir gün evet demen için bekliyorum, ben hazırım seni de hazır görmek için dualar ediyorum.

  Hasta vaziyette yazdığım bu kısacık doğum günü mesajında senin bana yazdığın doğum günü mailini hatırlıyorum ve açıyorum gelen kutumu. Hala duruyor o mail, hala ilk günkü heyecanla okuyorum yine. Bana yazdığın o satırları aklımdan çıkaramıyorum…

“Hiç gitmedin benden , bırakmadın, sözünü tuttun. İyiki tüm hatalarima rağmen beni avucunun içine alıp göğsüne bastırmışsın , iyiki bırakmamışsın.
Anlatılamaz bi adamsın sen .
Keşke kuru bi mesajla değilde yaninda olup gözlerinin içine bakarak kutlasaydım. Tamam yaninda olmayabilirim , doğum günün için süprizler yapamiyorum ama gelecek bütün doğum günlerinde yaninda olup , sen doğum gününü unuttuğunda bi süprizle sana hatirlatip mutlu etmek istiyorum. Sevgimi anlatamam ama ben seninim sen benimsin. Bu hep böyle olacak tabi sende istersen. Şuan yaninda olup sarılmak isterdim kocaman böyle hiç bırakmayacakmış gibi .Bunu herşeyden çok istiyorum.6 ay nasil geçtiyse şu bi kaç senede hizlica geçecek ve biz sadece doğum günlerinde değil hep birlikte olucaz. Çok güzel olurdu ya bütün günü seninle geçirmek. Sabah sen akşam sen her yer sen cidden çok güzel. Zaten heryerdesin  dinledigim şarkıda , okuduğum şiirde ama en çokta içimdesin 😊”

  İşte bu satırların gözümün önünden hiç gitmiyor. Sürekli açıp okumalıyım bu satırları, çünkü ilaç gibi geliyor bana.

  Sen iyiki doğmuşsun, iyiki varsın bitanem…
  Seni herşeyden çok seviyorum. 
Çilehane…

  Hacı Bayram-ı Veli'nin huzuruna doğru yol alıyorum. Bu gün Çilehane açılıyor, Hacı Bayram-ı Veli’nin kırk gün boyunca çile çıkardığı ufacık bi oda Çilehane. İnsan böyle büyük evliyalar, veli kullar tanıdıkça kendinde ibadet etmek için güç buluyor. Dua etmek, namaz kılmak, Ramazan’ı en güzel şekilde değerlendirmek için kalkıp yola koyuluyor.

  En büyük duamın, en büyük isteğimin sen olduğu bu dünyada yola çıkıyorum bende. Eğer günün birinde tekrar Ankara’ya gelirsen tekrar Hacı Bayram’a uğra olur mu? Bu kez yanında bende olayım, beraber gidelim o manevi iklime. Beraber görelim, beraber işitelim o güzellikleri.

  Korkma sakın, dualarımdasın. En güvenli, en güzel, en temiz, en saf, en huzur dolu yerdir dualar; sen benim dualarımdasın. Her zaman, her yerde, her ne olursa olsun ettiğim en güzel dualarsın. Bazen gözyaşları içinde, bazen mutluluk içinde ellerim titrerken ellerim açıp seni istiyorum Allah’tan. Sana benden bir güzel tavsiye: “Dualarında Esmaül Hüsna’dan isimler kullan, kullan ki duaların daha çabuk kabul olsun.” İçinde sen olan her dua, ettiğim her dua bir başka güzel. Senin için, bizim için ettiğim dualar varken kimseye ihtiyacımız yok. Birbirimize nasıl kalkan oluruz biliyor musun? Dua ederek, sen veya ben demeyip biz diyerek dualar edersek en güzel kalkanı alırız üzerimize.

  Yolda aklımdan geçenler, senle dolu olan binbir düşüncelerle ilerlemeye devam ediyorum. Az kaldı, gelmek üzereyim o güzel yere. Otobüsten iniyorum ve 100 metre kadar yürüyorum, işte Hacı Bayram Çarşısı ve işte o güzel cami. Ben gittiğimde öğle namazı çoktan bitmiş, cemaat dağılıyor. Ben üst kata çıkıyorum ve namazımı kılıyorum. Uzattıkça uzatıyorum namazı. Ne kadar sure biliyorsam okuyorum. Sonra en güzel kısma geliyor, dua kısmına…

  Ellerimi açıyorum, dakikalarca dua ediyorum bizim için. Bütün bu kötü anların bitmesi için, bir an evvel kavuşmamız için, korktuklarımızdan emin olmak için, senin mutlu olman için. Sonra camiden çıkıyorum, tam Çilehane’ye doğru yöneliyorum ki Çilehane’nin hanımlar saatine denk gelmişim. Yaklaşık 4 saat beklemem gerekiyor ancak o zamanda kitapları alamayacağımı düşünüp Çilehane ziyaretini yarına erteliyorum.

  Ben sensiz geçen günlere “Çile” ismini verdim. Bir oruca benzetiyorum sensiz geçen zamanları. Sana susuyorum, sana acıkıyorum ama senin orucunda olduğumu bildiğim için sabrediyorum. Sonra senin geldiğin her an iftar oluyor bana, en güzel sevincimi yaşıyorum. İnanılmaz mutlu oluyorum, yüz kaslarım kasılmaya başlıyor. Senin bende oluşturduğun etkiyi hiç bir şeyde göremiyorum ben. Nasıl aşığım sana bir bilsen, nasıl seviyorum bir bilsen…

  Kitap almak için yola çıkıyorum, yolum Kızılay’a düşüyor. Kitapları soruyorum ama bayramdan sonra geleceğini öğreniyorum. Bir üst kata çıkıyorum kitapçılar çarşısında. Bir de ne göreyim dersin. Neva Kitabevi, evet kızımızın adına kitabevi açmışlar. Çok mutlu oluyorum, kızımızın adını bir yerde duysam çok seviniyorum, tarif edilemez bir mutluluk sarıyor içimi.

  Saatler seni beklemekle, eve dönüş yolunda geçiyor ve eve geliyorum. Bir saat boyunca telefonun başında senden haber bekliyorum ve en sonunda dualarım kabul oluyor, senden haber geliyor sevdiğim. İnanılmaz bir mutluluk kaplıyor içimi. Seninle konuşurken vakit ne de çabuk geçiyor böyle anlamıyorum. 5 dakika daha konuşalım diyorum ama saati unutturuyorum sana, yarım saat daha konuşuyoruz. Saatin farkında olsamda seninle geçen yarım saatin bir ömre bedel olduğunu bildiğim için hatırlatmıyorum saati. En sonunda sen hatırlayıp müsaade istiyorsun. Giderken bana “Seni seviyorum.” diyişin varya, işte bütün mutluluk patlaması orada yaşanıyor. İnanılmaz bir mutluluk bu. Seninle geçen her dakika inanılmaz bir mutluluk duygusu içerisindeyim…

Mutluyum seninle, hemde çok mutluyum…
   

Pazartesi

Çok Özlüyorum…

  Meğer herşey seninle güzelmiş diyorum her konuştuğumuzda, her kelimende, her gülen yüzünde. Seninle konuşmak huzur veriyor bana, yokluğunsa üzerime kara bulutların çökmesine sebep oluyor, gözyaşlarına, üzüntülere sebep oluyor.

  Düşünmeden, seni merak etmeden, yokluğuna üzülmeden bir dakikam geçmiyor. Sabah oluyor uyanıyorum, açıyorum gözlerimi. Bir haber bekliyorum senden, bir umutla açıyorum telefonumu ama haber alamıyorum. Merak ediyorum, hasret kalıyorum senden gelecek tek bir habere. Yüzünün gülüp gülmediğini merak ediyorum, nerede olduğunu, kiminle olduğunu merak ediyorum. Bu bendeki elem aşk mıdır diyerek bir şiir yazmıştım, o aklıma geliyor…
“Bu bendeki elem aşk mıdır?
Yanar gönlüm yangın mıdır?
Amansızca sevmek varken,
Şu ayrılık dedikleri reva mıdır?”

  Şiirler tutturuyorum, Kur'an-ı Kerim’e sarılıyorum, kitap okuyorum, seni bekliyorum. Geçmiyor vakitler, sensiz olduğum vakitler geçmiyor. Seninle konuşsam bu kezde ne konuştuk demeden vakit bitiyor, zaman dursun isterken vakit bitiyor. Herşeyi bir kenara bırakıyorum seninle konuşurken, herşeyi unutuyorum, kötü olan ne varsa siliyorum aklımdan. Kendimi sana bırakıyorum, sende beni öyle mutlu ediyorsun ki cennette hissediyorum kendimi. Ama gidiş vakti yaklaşıyor, gidiyorsun. Sonra ne mi oluyor? Nurullah Zağanos yok oluyor, yerine dünya başına yıkılmış bir adam geliyor. Bütün hüzünler, bütün kötü düşünceler üzerime toplanıyor. Sensiz olduğum her bir dakika sevgili, geçmiyor.

  Ayrı kalmayalım istiyorum, bizi yeterince yarım bıraktılar bari tam olmak için ilmek ilmek işleyelim kanayan yaralarımızı; bir olalım istiyorum. Çok zor geliyor sensizlik, çok zor geliyor kalbimin atmaması. Beraber oturup birbirimiz için çalışalım istiyorum. Hedefime seni koyduğum zaman, senden ufacık bir umut aldığım zaman coşup taşıyor gönlüm pınarlar gibi. Bu tatili beraber geçirelim istiyorum, beraber ders çalışalım; beraber yapalım istiyorum herşeyi. Aynı kitapları aynı anda okuyalım, aynı anda anlatalım birbirimize istiyorum. Hayaller kuralım ara verdiğimiz zamanlarda, yemek yiyelim beraber istiyorum.

  Ah bir bilsen sevdiğim içimin nasıl yandığını sensizlikle, vakitlerin nasıl geçmediğini bir bilsen, sabır zikirlerinin dilimde döndüğünü bir görsen istiyorum. Güvenini kazanmak için, sevgini kazanmak için, en çokta seni kazanmak için dualar ediyorum; sabırsızlanıyorum sevdiğim. İçimde yanan alevlerin sönmesi için muhtacım sana, sana sen olduğun için muhtacım. Dilediğin ne varsa yapmak için bekleyen kalbim, senin için herşeyi yakmak için bekleyen kalbim; sensizlikle kavruluyor.

  Beni sevdiğini söylesen belki diner acılar, belki ayağa kalkarım. Çok özlüyorum ben seni. Eski biz olmak istiyorum, ilk günkü biz…



  

   

Cuma

Sürgün Edildim Senin Kalbinden Vuslatındayım Sevgili

  İlk sen şiirler yazdırmaya başladın bana. Hatırlıyorum da ben şairlik iddiasına, âşıklık iddiasına seninle düştüm sevgili. Aşkın en onulmazından gün alıp, sana mısralar yazmaya başladım, seni özlemeye başladım, senin yaktığın o ateşle yanmaya başladım. O temmuz gününden sonra sevdim, hep sevdim ve daha çok sevdim. Bitmek üzere haziran, gelmek üzere bir temmuz daha üzerime. Ben bu temmuzu sana sevgilim diyerek geçirmek isterken, senden uzakta bir başıma geçirmenin hüznü ile yanacağım belki. Temmuz 21 diyecek ben sana sevgilim diyememenin hüznü ile yanacağım, tutuşup yine sen kokan kitabımıza sarılacağım. Saatler 00:16 diyecek, gözlerimde yağmurlar yağacak belki; o huzuru hüzüne dönüştüren her ne varsa gözlerimden düşecek tane tane. Hayaller kuracağım belki o gün heyecandan titrediğim sokaklarda, ismini verdiğim yıldızlarda, baharlardan geriye kalan sonbaharlarda…

  Gözyaşlarımı saklamak için o senden kalan kazağa saklayacağım gözlerimi, yağmurlara değil. Bir şiir tutturacağım kor alevler içinde yanan kalbime, o da benimle beraber yanmaya başlayacak. Bütün şiirlerin, bütün mısraların, bütün hecelerin bir bir yandığı kalbimde bir şiir daha yanmaya başlayacak. O gün sen diye içime çektiğim nefesler yerini hüzünlere bırakacak. Bir kez olsun sarılsam diyerek feryat eden, hareket etmeye mecali kalmayan kollarım kül olacak, sana koşmayı bekleyen bedenim sensiz kalacak; annesini kaybeden bir civciv gibi çırpınacak sessiz bedenim. Seninle söyleştiğim ilkbaharlar, yazlar yerini bir anda sonbaharlara, dökülen yapraklara, karın üzerine tane tane düştüğü kuşların hissettiği soğuklara bırakacak yerini. Yazın en sıcağında beni yakan güneş olmayacak, sensizlikle kavrulan kalbim olacak bu kez. Adın geçecek belki, dilinden düşürmediğim adını kalbime kazıyıp daha çok sevecek yüreğim…

  Sensiz bir temmuz nasıl geçecek sevgili? 21’i vurduğunda temmuz ben acına nasıl dayanacağım? Belki sadece bir temmuzluk için geçerlidir bu bilemem. Tek bildiğim sensiz geçen ayların, geçmediği. Bir sabah ezanı daha okunuyor buralarda, güneş herkesin üzerine ışıklarını saçarken, beni unutuyor. Benim güneşim de seninle gitti, parıl parıl parlayıp göz kırpan yıldızlarımda; her birine adını verdiğim yıldızlarımda. Belki bir diğer temmuza senin yanında gireceğim sevgili, bitecek bu özlem; ellerin ellerimde olacak. Sana güller getiren şairin, gül kokan tenini koklayacak. Sarılacağım belki sana, dudakların dudaklarıma dokunacak. Gönlümden dilime, dilimden kalemime dökülen gözyaşları ile karışık o mısralar yerini sen dolu sevgi sözlerine bırakacak.

  Kalbimden kalbine bir yol olacak, konacak bütün sevgi sözcükleri; saçlarını dal bilecek her bir hece. Başın omzuma yaslanacak, bütün günlerimiz beraber yaşlanacak. O gün sevgili, işte sana sarıldığım o gün cennetim olacak. Olabileceğin en güzel yerdesin bu yüzden, dualarımdasın sevgili. Gece yarısı ettiğim, dualarımdasın. Uzatma bu sürgünü, dünya dediğin kaç senedir ki uzasın bu sürgün? Çık, gel apansızın bir sabah ezanında. Kokuna hasretim, gözlerine bakmaya hasretim, sarılmaya hasretim, kalbimin senin yanında heyecandan mı aşktan mı bilinmez göğüs kafesime sığmamasına hasretim. Ben en çok sana hasretim sevgili…

  Bu sürgün bittiği gün, sana sarılıp şükürler ile secdelere kapandığım gün cennetim olacak. Seni alıp, aşkın en güzel sahnelerinde şiirler okuyacağım sevgili. Sana sarılıp gül rengi diyerek danslar edeceğim seninle sevgili. Siyah damatlığımın, beyaz gelinliğine tamam olduğun gün, evimize adımımızı attığımız gün hüzünden ağlayan gözlerim mutluluktan ağlayacak sevgili. Bütün bunların sonunda bir Ramazan daha gelecek, buruk açtığım her oruç; hüzünle yaptığım her sahur sevince dönecek sevgili.

  Ben şimdi senin orucundayım belki. Sensizliğin orucunda, sana kavuşmanın arefesindeyim sevgili. Bir mart gününden, sürgün ülkesine yaptığım yolculukta niyet ettiğim orucundayım sevgili. Yolum sen, rotam sen, bütün bir iftarım sen sevgili. O yüzden şairin sana seslenir:
“Gel sevgili,
Uzatma bu sürgünü,
Söndür bu hüznü,
Vuslatınla dolu bu gönlü,
Sana erdir sevgili.

Gel sevgili,
Sana susadığım her gün,
Sensiz geçen bu ömrün,
Senle yanan bu gönlün,
Merhemi sensin sevgili.”

Perşembe

Mutluluk Mektubu

  Geri geldi mutluluğum, meğer seninle beraber kaybolup gitmiş. Gülmeyi tekrar hatırladım gelişinle. Sen yokken acılar içinde ne yapacağımı şaşırmış vaziyetteydim. İyi ki geldin sevdiğim, iyi ki dindirdin gözyaşlarımı; söndürdün içimdeki yangınları.

  Bu satırları da bir sahur vakti yazıyorum sana. Karnını doyurdun mu bilmiyorum, merak içindeyim şu an. Özledim desem, çok hasret kaldım sana desem yeridir. Allah’ın izniyle o hasret ateşi bir gün sönecek, o günde sana sarıldığım gün olacak. Yanına gelmek için yerinde duramayan bir kalbim var, göğüs kafesimi parçalamak için atarcasına özlemiş sanki seni. Özlemim böyle benim, konuşsak biraz hafifliyor ama geçmiyor. Ne zaman sarılırım bilmiyorum ama o zaman geçeceğini biliyorum sadece.

  Biliyorum bitecek bu özlem bir gün. Bitmese bile Mevlana’dan öğrendim ben özlemeyi. “Kaderde sevmek var fakat kavuşmak yok ise olsun, vuslata aşık gönül susmaya da razı.” demişti Mevlana Şems’in özlemi ile yanıp kavrulurken. Özleminle yanıp kavrulan yüreğim, gönderdiğin kitabı koklayarak merhem arıyor özlemine. Sadece bi kez girsen kalbimden içeri, kapatıp kilitlesen kalbimin bütün kapılarını. Anahtarları kaybetsen, hiç çıkmasan; çıkmak istemesen. Ben böyleyim, bir kez girdim kalbine bir daha da çıkamam. Ben aşkı da sende bulmuşum, mutluluğu da.

  Temmuz ayının 17’sinde gördüm seni ilk kez. O günden sonra dönüm noktam oldun, kalbimi alıp nereye gidersen oraya götürdün. Kalbimin attığı yer, senin olduğun yer oldu. Tek değilim artık, yalnız değilim biliyorum. Kalbim bir kalp ile birleşecekse o da senin kalbin olacak, ötesi de olmayacak. Unutmayacağız bu kez Peygamber Efendimiz’in (S.A.V) şu Hadis-i Şerifini: “Kalp kırmak, Kabe yıkmak gibidir.” Rehberimiz olacak bu Hadis-i Şerif, kalp kırmaktan vazgeçeceğiz. Gönül almayı bileceğiz, gönüller yapacağız. Böyle seveceğiz artık sevdiğim…

  Seninle olduğum her anın mutluluk dolu olduğunu unutma. Bil ki aşk tek kişiliktir, iki kişiyi içine alamaz…