Salı

Çilehane…

  Hacı Bayram-ı Veli'nin huzuruna doğru yol alıyorum. Bu gün Çilehane açılıyor, Hacı Bayram-ı Veli’nin kırk gün boyunca çile çıkardığı ufacık bi oda Çilehane. İnsan böyle büyük evliyalar, veli kullar tanıdıkça kendinde ibadet etmek için güç buluyor. Dua etmek, namaz kılmak, Ramazan’ı en güzel şekilde değerlendirmek için kalkıp yola koyuluyor.

  En büyük duamın, en büyük isteğimin sen olduğu bu dünyada yola çıkıyorum bende. Eğer günün birinde tekrar Ankara’ya gelirsen tekrar Hacı Bayram’a uğra olur mu? Bu kez yanında bende olayım, beraber gidelim o manevi iklime. Beraber görelim, beraber işitelim o güzellikleri.

  Korkma sakın, dualarımdasın. En güvenli, en güzel, en temiz, en saf, en huzur dolu yerdir dualar; sen benim dualarımdasın. Her zaman, her yerde, her ne olursa olsun ettiğim en güzel dualarsın. Bazen gözyaşları içinde, bazen mutluluk içinde ellerim titrerken ellerim açıp seni istiyorum Allah’tan. Sana benden bir güzel tavsiye: “Dualarında Esmaül Hüsna’dan isimler kullan, kullan ki duaların daha çabuk kabul olsun.” İçinde sen olan her dua, ettiğim her dua bir başka güzel. Senin için, bizim için ettiğim dualar varken kimseye ihtiyacımız yok. Birbirimize nasıl kalkan oluruz biliyor musun? Dua ederek, sen veya ben demeyip biz diyerek dualar edersek en güzel kalkanı alırız üzerimize.

  Yolda aklımdan geçenler, senle dolu olan binbir düşüncelerle ilerlemeye devam ediyorum. Az kaldı, gelmek üzereyim o güzel yere. Otobüsten iniyorum ve 100 metre kadar yürüyorum, işte Hacı Bayram Çarşısı ve işte o güzel cami. Ben gittiğimde öğle namazı çoktan bitmiş, cemaat dağılıyor. Ben üst kata çıkıyorum ve namazımı kılıyorum. Uzattıkça uzatıyorum namazı. Ne kadar sure biliyorsam okuyorum. Sonra en güzel kısma geliyor, dua kısmına…

  Ellerimi açıyorum, dakikalarca dua ediyorum bizim için. Bütün bu kötü anların bitmesi için, bir an evvel kavuşmamız için, korktuklarımızdan emin olmak için, senin mutlu olman için. Sonra camiden çıkıyorum, tam Çilehane’ye doğru yöneliyorum ki Çilehane’nin hanımlar saatine denk gelmişim. Yaklaşık 4 saat beklemem gerekiyor ancak o zamanda kitapları alamayacağımı düşünüp Çilehane ziyaretini yarına erteliyorum.

  Ben sensiz geçen günlere “Çile” ismini verdim. Bir oruca benzetiyorum sensiz geçen zamanları. Sana susuyorum, sana acıkıyorum ama senin orucunda olduğumu bildiğim için sabrediyorum. Sonra senin geldiğin her an iftar oluyor bana, en güzel sevincimi yaşıyorum. İnanılmaz mutlu oluyorum, yüz kaslarım kasılmaya başlıyor. Senin bende oluşturduğun etkiyi hiç bir şeyde göremiyorum ben. Nasıl aşığım sana bir bilsen, nasıl seviyorum bir bilsen…

  Kitap almak için yola çıkıyorum, yolum Kızılay’a düşüyor. Kitapları soruyorum ama bayramdan sonra geleceğini öğreniyorum. Bir üst kata çıkıyorum kitapçılar çarşısında. Bir de ne göreyim dersin. Neva Kitabevi, evet kızımızın adına kitabevi açmışlar. Çok mutlu oluyorum, kızımızın adını bir yerde duysam çok seviniyorum, tarif edilemez bir mutluluk sarıyor içimi.

  Saatler seni beklemekle, eve dönüş yolunda geçiyor ve eve geliyorum. Bir saat boyunca telefonun başında senden haber bekliyorum ve en sonunda dualarım kabul oluyor, senden haber geliyor sevdiğim. İnanılmaz bir mutluluk kaplıyor içimi. Seninle konuşurken vakit ne de çabuk geçiyor böyle anlamıyorum. 5 dakika daha konuşalım diyorum ama saati unutturuyorum sana, yarım saat daha konuşuyoruz. Saatin farkında olsamda seninle geçen yarım saatin bir ömre bedel olduğunu bildiğim için hatırlatmıyorum saati. En sonunda sen hatırlayıp müsaade istiyorsun. Giderken bana “Seni seviyorum.” diyişin varya, işte bütün mutluluk patlaması orada yaşanıyor. İnanılmaz bir mutluluk bu. Seninle geçen her dakika inanılmaz bir mutluluk duygusu içerisindeyim…

Mutluyum seninle, hemde çok mutluyum…
   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder